Thursday, November 28, 2013

After Glow

After Glow


"Without music, life is a journey through a desert." cümlesiyle baslar bu kısa filmimiz. Daha önce diğer kısa film çalışması House InvasiON'dan bahsettiğimiz genç yönetmenimiz Yağız Acar'ın diğer başarılı kısa çalışmalarından biri de After Glow. Tamamı Los Angeles'da çekilen bu çalışma yaklaşık 18 dakikalık bir görsel müzik şöleni. California International Short Film Festival ve Sun & Sang Film and Music Festival gibi önemli Film Festivallerinden kabul görmüş bir çalışma. İçine güzel islenmiş dramatik konusu ile de birleşince seyir zevkini de artırmış. House InvasiON'daki müzik video/öyküsel anlatım tarzını bu filmde de devam ettirmiş. Zaten yönetmenin çok sevdiği bu müzik türünü ciddi konular ile başarılı harmanlıyor. Bu anlamda kurgulama açısından da başarılı bir iş çıkartmış. Önceki filmlerinde de olduğu gibi "AfterGlow"un da editini kendi üstlenen yönetmen, yine dinamik ve sizi hikayenin içine sürükleyen bir kurguyla karışımıza çıkıyor.
Genç yönetmen Yağız Acar'a müziğin gücüne başka bir yolculuk.
Filmimiz bir hastane odasinda baslar ve ana karakterimiz Andy ile tanisiriz. Hasta yataginda olmasina ragmen kulaginda kulaklik, son setiyle ile ugrasir ve ruyalara dalar. Ruya sahneleri, Los Angeles'in harika plajlarini icerirken gunesin batisi ile bulusturur bizi yonetmen. Harika gorsellikle beraber arkadan gelen muzigin temposunun artmasiyla filmin icine cekiliriz. Derken muzik yavaslar ve Andy gerceklerle yuzlesmeye baslar. Karsisindaki doctor ona kanser oldugunu, karsilasacagi fiziksel ve pisikolojik sorunlari aktarir. Bu genc muzik sevdalisi, DJ Prodcutor, amansiz bir hastaliga yakalanmistir ve kemoterapisi yaklasmaktadir. Bunun yaninda ilk isin tedavisini alicagi ayni gunlerde, uzun zamandir gitmeyi planladigi o cok sevdigi muzik festivalide baslamaktadir. yani akli ordadir. O onemli gun gelip cattiginda cok yakin oldugu buyuk abisi onu hastanede ziyaret eder. Andy bir sekilde abisini onu cok istedigi muzik festivaline goturmek icin ikna eder. Ardindan olaylar gelisir seklinde kisaca ozetliyebiliriz filmin konusunu. Yani anliycaginiz asil tedavi disarda diyor After Glow, sokakta, ugraslarimizda, tutkularimizda, sevdiklerimizde. Kimimiz bunu muzikle, dans ile asariz kimimiz ise sevdigi baska bir isle, ugrasla. Hepimiz hayatin icindeki bizi iyi hissettiren degisik seylerle kendimizi motive ederiz. Tabi oykunun gercek olaylardan esinlenmis olmasida, hikayeyi dahada bir organic ve vurucu, hale getiriyor.
Yonetmenin bu calismasi ile anlatmak istedikleri, soylemek istedikleri sadece bunlari degin dahasida var: Bu muzik turunu seviyor, bu asikar ama bu turun ve kulturun temelinde yatan birlestirici ve iyilestirici gucu insalara anlatmak, aktarmak istiyor. Onun icinde bunu yansitmak icin belkide en iyi araclardan birini gayet de iyi kullaniyor; sinemayi. Hem kendi tecrubeleri hemde yaptigi akademik arastirmalar sonucu muzigin insan uzerindeki etkisi, melodinin psikolojik acidan hayata pozitif yansimalarini hissettirmeyi hedeflemis, bu genc sinemaci.


Drama olarak da filmimiz belli bir seviyenin ustunde. Insanlara kendi hayatlariyla ilgili onemli noktalarda secme sansi verilmesi gerektigini vurguluyor film. Yani hayatinin son gulerini hastane odasinda mi yoksa kendini ait hissettigi yerde mi gecirmeli kararini Andy vermeli diyor ve bunun mucadelesini ozelliklede abi kardes arasinda gecen dramatic diagloglarla, ekrana aktariyor. Ve Andy inandigi seyler ugruna risk aliyor, hastaneden cikip, festival dogru yol aliyor. Cunku bu muzik belkide ona uygun en iyi terapi. Festivalin o buyulu atmosferinin (burdada gorsellik on planda, yonetmen daha once bulundugu ve cekim yaptigi bir cok festivalden de tecrube ederek kamerasini nereye koymasi gerektigini bilmis) ona iyi gelicegini dusunuyor. Ek olarak sunu da belirtmemiz gerek; drami yansitmak acisindan gecmise donus ve ruya sahnelerini de iceren gecis sahneleri kisitli butceyle cekilmis bir kisa filme gore gayet carpici. Sinemadaki sahne gecislerinin sadece gecis olmadigini nasil vurucu bir sekilde yapilmasi gerektigi hakkinda bir ders niteliginde gosteriyor.
Ayrica dostlugun, kardesligin oneminide vurgulayan bir calisma. Filmde, Andy'nin kardesi Gabriel'in tek yapmak istedigi kardesini mutlu etmek ve bunun ugruna buyuk bir risk ve sorumluluk alarak kardesini hastanede kaciriyor. Doktorkiliginda kacirirken yonetmen bu sahnelere biraz mizah katiyor buda filmi eglenceli kiliyor.  Ayrica filmin sonununda acik birakilmasi, izleyende acaba sorusunu doguruyor. Bu filmi festivalde izleyenler ardindan kendini festival alaninda bulanlar, hepsinin aklinda farkli bir son, farkli bir an olduguna eminim.


Basroldeki 2 kardesin gayet basarili uyumlari, senaryonun kisa filme gore saglamligi, basarili muzik secimleri, gorsel anlamda kameranin iyi kullanimi ve iyi secilmis Los Angeles manzaralari & festival anlari ile kisa bir filmden fazlasini bulucaginiz bir calisma After Glow. Yonetmen Yagiz Acar'in da artik kisa filmlerden uzun metrajlara adim atmasi gerektigini vurguluyor. 


Friday, November 15, 2013

House InvasiON

House InvasiON




Kimilerine göre bilgisayarı müzik aleti gibi çalmak, kimilerine göre ise bir felsefesi olan (ask, barış, huzur gibi) müzik dalı. Ama ne olursa olsun artık dünyada büyük fanları olan, hemen hemen bütün gezegende dinlenen, popüler kültür ikonu haline gelen bir müzik turu; Elektronik Müzik. İçinde çok sayıda alt tur barındıran bu yelpazesi geniş müzik turu için artık ses kadar görsellik de çok önem kazanmaya başladı. Kulüplerin düzenlediği çeşitli sahne showları ile başlayan bu görsel zenginlikler kameralar ile de tanıştı. Genç sinemacı Yağız Acar da bu işe gönül veren, sevdiği, takip ettiği bu müzik turunu mesleğiyle birleştirerek bu turun video klip piyasasında da yer etmesini sağlayan bir sinemacı. Yaptığı iki kısa film çalışması ile şimdiden bir çok unlu DJ ile çalışma imkanı bulan ve onların takibine giren bu genç sinema adamının hedeflerinden biride bu müziği görsellikte de bir markaya dönüştürmek. Bu anlamda yapmış olduğu 2 kısa filminde de müziğin şehirleri diyebileceğimiz New York City & Miami'yi hatta Los Angeles'ı da ne kadar iyi kullandığını, resmettiğini söyleyebilir.
Elektronik muzik uzerine bu ilk kisa calismasi icin yonetmenin tarzını buldugu film diyebiliriz. New York'da cektigi House InvasiON yaklasık 25 dakika uzunlugunda. Aslında sinemasal tur olarak film bilimkurgu, fantazi ve video muzik arasında harmanlasmıs ve degisik, farklı bir stil ortaya cıkmıs ama bu da filmde seyirciyi yormayan aksine ilgi cekici bir hale getiriyor. Ozunde elektronik muzigi anlatan, bu turun insanlar uzerinde nasıl bir psikolojik etki yaptıgını ve insanları pozitif anlamda nasıl sekillendirdigini, bilim kurgu turu sinemadan beslenerek anlatıyor. Buna birde kurgusu olan hikaye ile destekleyerek seyir zevkini artırıyor. Bu baglamda konusuna biraz deginirsek, New York sehrinde elektronik muzigi yaymak isteyen ve genclerden olusan bir organizasyonun calısmaları ve bunu engellemek isteyen, muzik sektorunu de elinde tutan buyuk bir produksiyon sirketi ile aralarında gecen mucadele seklinde kısaca ozetleyebiliriz.
Yonetmen konusu itibariyle yapmak istedigini, hedefini gosteriyor. Genel sinema gozlemi, gorusu fantazi ve kurgu olan yonetmen bu ogeleri filminde de yeterince iyi kullanıyor. Cunku toplumlarda yeni bir konu yada turu kabullendirmek ve de bunu gorsel olarak sunmak cok zor. Hele de bu konu anlatanın kendi kisisel zevklerinden biri ise ve toplumdaki genel gecer havaya ait degilse. Demek istedigim eski kafa zihniyetindeki bir toplum yapısı yeniliklere acık olmadıgından yenilikci yaklasımlar kabul gormez. Film biraz da bundan da bahsediyor. Film yenilikleri kabul ettirme cabasinda. Elektronik muzik bangır bangır geldiginin mesajını veriyor filmde. Butun o olumlu, pozitif sinerjisini filmde yansıtıyor.


Filmdeki basrol karakterlerin baslarından gecen surec de aslında sinemanın temel kuramlarından olan kahraman ve yol ogelerini de bulmak mumkun. Yonetmen Yagız Acar kendi filmini yaparken yani bireyselligi on planda olan bir calisma gibi gozukurken, bu ogeleri kullanarak aslında topluma, genele hitap eden bir calisma ortaya koymus. Kahraman ogesi olarak filmi tasıyan genc cifti gosterebiliriz, filmin tamami boyunca yasadıklari macera ise "yol"un sinemadaki bir baska tanımı. Ayrıca film, muzigin insan vucuduna ve psikolojiye etkilerini gozler onune serer ve bize hatırlatır "muzik vazgecilmez bir olgudur hayatımızda".
Filmin sundugu baska birtakım mesajlarda var. Uyuyan toplum misali uyanısa giden yolda bir kilit rol ustlenmis muzik. Insanlar sosyal problemlerle yuzlesirken ve yalnızlasırken muzikle bir arada olabilir, birbirlerini tutabilir ve destekleyebilirler buda o toplumun refahını arttırır. Altdan altdan boyle sosyal mesajları da gozler onune sererek filmin toplumsal bir misyon edindigini de soyluyebiliriz.
Filmde, bu genc ciftimiz ve calıstıkları organizasyon kısa surede bu muzik turunu yayarlar ve insanlar uzerindeki etkilerini gozlemlemeye baslarlar. Bu sahneler de sinemanın deneysel yuzunu gormek mumkun. Bu da genc bir sinemacının kısa ama oz calısmasında ki yelpazesinin ne kadar genis oldugunu gosteriyor bize. Deneysel diyebiliriz ama kurgu da var icinde ve bir muzik turunu basarıyla ekrana yansıtmıs.
Gorsellik anlamında da House InvasiON gayet doyurucu. New York'un ustten cekimleri, Manhattan'daki kalabalık sahneler, konser ve kluplerdeki sahnelerde, ısıgın dogru kullanımı ile tam bir renk paleti icinde yer alıyorsunuz. Gorsellige gercekcilik katmak acısından da el kamerası cekim tarzı da gayet oturuyor filmin yapısına. Bununla beraber filmin editini kendisi ustlenen Yagiz Acar izleyenlere muthis bir ritim vaat ediyor.  Aynı zamanda kullanılan basarili muzikler goruntulerle de birlesince gayet guzel bir video klip izlenimide veriyor. Zaten genc sinemacının da yapmak istedigi bu: o cok sevdigi kurgu ve fantaziyi gercekci bir uslupla ve sosyal konular ile birelestirerek, ortaya gorsel yonu agır basan ama konusu da en az gorselligi kadar vurucu olan filmler ortaya cıkarmak.
Türü, kurgusu ve konusu itibariyle çok az rastlanan, belkide türünün tek örneği diyebileceğimiz filmi 2014 yılında izleyiciyle bulusturmak icin sabırsızlanan Yağız Acar piyasadan aldıgı yorumlardan dolayı filmin buyuk bir sukse yapıcagını dusunuyor ve buna katılmamak elde değil.